* Alper Gölbaş, Öğretim Görevlisi, Arkeolog, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Ortaca MYO- Turist Rehberliği Programı

Köyceğiz-Ortaca-Dalaman Bölgesinin Tarihi Coğrafyası

Akdeniz’in batısında kalan bu bölge, doğu-batı yönlü denize dik uzanan sıradağların arasında kalan vadi ve ovaların, göllerin bulunduğu binlerce yıldır insanların yaşadığı bir bölgedir. Akarsular dik yamaçlardan akarak vadileri oluşturmuş, eğimin azaldığı yerlerde ise vadilerden taşıdığı alüvyonları biriktirerek ova oluşumlarını tetiklemiştir.

Günümüzde Dalaman ve Ortaca ilçelerinin kurulu olduğu Dalaman Ovası, Dalaman Çayı’nın (İndus Nehri), taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş bir delta ovasıdır. Coğrafi etmenlerin belirleyiciliği bununla sınırlı değildir. Köyceğiz Gölü bir zamanlar Akdeniz ile birleşik bir koy durumundayken yine Dalaman Çayı’nın bir dönem bu yönde akmasıyla Dalyan deltası ve İztuzu kumsalı oluşmuş ve koyu göle bağlayan alan bugün Dalyan kanalı (Calbis) olarak adlandırılan çift yönlü akıntının olduğu dar bir boğaza dönüşmüş ve Kaunos yerleşiminin kurulacağı yerin tayininde belirleyici bir etki yaratmıştır. Köyceğiz Gölü’nün hemen hemen  Dalyan kanalı ile birleştiği noktada Sultaniye Kaplıcaları yer almaktadır. Bu alan antik dönemde Leto Kutsal alanı olarak kabul edilen sıcak su kaynağının bulunduğu alandır.

Dalaman Ovası’nın oluşumu aynı zamanda Pisilis antik kentinin kurulduğu alana da doğrudan etki etmiştir (Bkz.Pisilis). Dalaman Ovası’nın uzun süre bataklık durumunda olduğu ve son 150-200 yıllık dönemde bataklığın hem doğal hem de insan faktörü ile kurutulduğu bilinmektedir. Kuruyan bataklığın bulunduğu alan bir dönem pamuk imalatı için tercih edilmiş, günümüzde ise narenciye bahçeleri ve seralarla dolmuştur. Ova içerisinde tarihi 150 yıldan eskiye giden bir yapı kalıntısı bulunmazken yamaç ve tepe kısımlarında kalıntılar gözlenebilmektedir.

Bölgenin kısa tarihi

Bölge Antik Karia ve Likya uygarlıklarının keşişim noktasında yer aldığından her iki uygarlığın kültüründen izler taşımaktadır. Kuzeyde Aydın’dan başlayarak kıyı hattı boyunca Dalaman Çayı’na kadar uzanan Karia bölgesi ile Dalaman ve Fethiye’den başlayarak güneyde Antalya merkeze kadar uzanan Likya bölgesinin sınır kentleri bu bölgede uzanmaktaydı. Karia’nın güneydeki son büyük kenti olan Kaunos ile Likya’nın kuzey sınırındaki büyük kenti olan Telmessos arasında ayrıca Pisilis, Lydae, Lissa, Kalynda, Krya, Daedala, Hippokome ve Oktapolis gibi daha küçük yerleşim yerleri bulunmaktaydı. Ayrıca yerleri tam olarak saptanamış fakat adı bilinen küçük çaplı yerleşim yerleri de vardır. Bunlardan arasında Pasanda (Gökbel?), Kymaria (Kışla?) ve Euxine (Okçular?) yer almaktadır.

Özellikle kıyı kentleri M.Ö.5.-1. yy. arasında Rodos Adası’nın egemenliği altına girmiş Kaunos’tan Daedala’ya kadar olan kıyı kentleri Rodos sömürgesi durumuna düşmüşlerdir. Rodos Pereiası adı verilen bu alan Karia’nın kuzeyinde Knidos’a kadar uzanmaktadır. Rodosluların etkisi kültüre özellikle amforalara ve sikkelere yansımıştır.

Bölgede yapılan en önemli arkeolojik araştırmalar 1966 yılından beri aralıksız olarak kazı çalışmalarının yürütüldüğü Kaunos antik kentidir. Buradan elde edilen veriler bölgedeki en erken yerleşim izlerinin M.Ö.8. yy.’a kadar gittiğini göstermiştir.

Bölge, Osmanlı Dönemi’nden önce Menteşeoğulları’nın elindeyken 1451 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı’nın eline geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme devri padişahlarından Kanuni sultan Süleyman’ın,  Rodos Adası’na düzenlediği sefer sırasında (1522) bölgeye gelerek Dalyan’dan denize açıldığı bilinmektedir. Dalyan Camii’nin bu tarihte yapıldığı iddia edilmiştir.  Osmanlı Devleti’nin son yıllarında bölge bir derebeyi olan Hasan Çavuş’a bırakılmıştır. Bölgede Türk egemenliği sonrası yerleşim yerlerine ait izler bulmak oldukça güçtür. Her ne kadar belli başlı köy ve obalar kalıcı olarak kurulmuş olsa da bölge halkının konar göçer yörük kültüründen geldiği unutulmamalıdır. Yörüklerin yazlak ve kışlak olarak kullandığı alanlarda geriye bıraktıkları kalıntılar ise birkaç cami, türbe, çeşme ve mezarlıklardan ibarettir.

Antik Kentler

Kaunos

Köyceğiz Çandır mahallesinde bulunan Kaunos antik kenti bölgede yer alan en detaylı araştırılmış yerdir. 1966 yılından beri aralıksız kazılar gerçekleştirilmektedir. Ele geçen buluntular Fethiye Müzesi’nde teşhir edilmektedir. Ayrıca antik kente temizlik ve restorasyon çalışmaları da yapılmaktadır. Arkeolojik verilere göre kentin geçmişi M.Ö. 8.yy.’a kadar uzanmaktadır bununla birlikte kentin adı yazılı kaynaklarda ilk olarak M.Ö. 545’te Pers generali Harpagos’a karşı yapılan direnişte geçmektedir (Sevin 2001:128). M.Ö. 5. yy.da Attika-Delos Birliği’ne üye olan kent, M.Ö. 377’de Karia satraplığına bağlanmış, M.Ö. 2. yy’ın başlarından M.Ö.167’ye kadar Rodos Pereiası’na bağlı kalmış, M.Ö. 129’da Roma egemenliğine girse de otonom yapısını korumuş, Hıristiyanlık döneminde ise Likya sınırlarındaki Myra metropolitliğine bağlı bir piskoposluk merkezine dönüşmüştür.

Resim. Kaunos antik kenti (Fotoğraf: Murat Demirci)

Kazılar sonucunda çıkarılmış yapılar söz konusu dönemlerin tamamı hakkında bilgi vermektedir. Kentte günümüzde ayakta yer alan yapılar arasında,

kısmen yamaca oturtulmuş bir tiyatro, erken dönem üç kilise, o dönemde gençlerin beden eğitimi faaliyetleri yaptığı bir palaestra, Roma hamamı, Antik liman, agora, anıtsal çeşme yapıları gibi çarpıcı kalıntılar bulunmaktadır (Öğün vd. 2001:53, 67, 79, 118, 127, Diler 2007:76, Işık 1994:1 ).

Kentte dikkati çeken en önemli kalıntılar arasında kaya mezarları bulunmaktadır. Yaklaşık 150 mezardan 20 kadarı İon düzeninde tapınak biçiminde inşa edilmiştir. Bir kısmı yalnızca cephe olarak yapılmışken bazıları kayaların tamamen oyulması ile bir tapınak gibi etrafından bir insanın dolaşabileceği biçimde inşa edilmiştir.

Resim. Kaunos kaya mezarları (Fotoğraf: Marulia Soe)

Pisilis

Pisilis antik kenti Sarıgerme’de deniz kıyısında yer almaktadır. Ortaçağ’daki adı Prepia olan kentte Helenistik

Çağ’dan Bizans’a uzanan kalıntılar mevcuttur. Akdeniz kıyısında bir liman kenti olan Pisilis’in bulunduğu alanda 1980’li yıllarda inşa edilen bir otel yer almaktadır. Otel inşaatı sırasında kentte bulunan mimari kalıntıların bir kısmı zarar görmüş o dönemde bataklık durumundaki limanın bulunduğu alan kurutularak ıslah edilmiştir.

Resim. Pisilis’te ayakta kalan 11.-12. yy. Yapıları (Fotoğraf: Gölbaş ve Atak 2016:1216)

Pisilis şu anda ziyarete kapalı durumdadır. İçeride kazı veya yüzey araştırması gibi detaylı araştırmalar yapılmadığından tabakalanması net olarak ortaya çıkmamıştır. Bunula beraber Geç-Roma Erken Bizans (4.-6. yy.) ve bölgedeki Bizans egemenliğinin sonlarına denk gelen11-12.yy. yapılarına ait kalıntılar ayakta kalmıştır. Bunlar arasında, kenti çevreleyen surlar ve bazilikal planlı kiliseler, sarnıçlar ve konutlar ayaktadır (Gölbaş-Atak 2016:1216).

Resim. Pisilis’te ayakta kalan Bazilikal Planlı Şapel’in Apsis Kısmının Dıştan Görünümü (Fotoğraf: Alper Gölbaş)

 Kalynda (Şerefler)

Antik kaynaklarda yeri belirtilen fakat çok da detaylı anlatımı bulunmayan bu kent Karia-Likya sınırını belirleyen Dalaman Çayı’nın hemen güneyinde yamaca kurulmuş küçük bir yerleşim yeridir.

Strabon’un denizden 60 stadia  kadar içeride yer aldığını bahsettiği Kalynda’nın bugün Şerefler adı verilen küçük bir yerleşim biriminin yer aldığı alanda olduğu bilinmektedir. Buna karşın detaylı araştırılmayan yerlerden olduğundan ayakta kalmış birkaç yapı dışında net bilgiler mevcut değildir. Ayakta kalan ana yapı bir tepenin zirvesinde yer alan kale yapısına ait duvar kalıntılarıdır. Surlar çok kalın olmayıp citadel şeklinde kabaca beşgen olan yapının surlarının toplam uzunluğu 220 m. civarındadır.

Resim. Kalynda surlarından Dalaman Ovası’nın Görünümü

(Fotoğraf Murat Demirci)

Lydae (Lydai) ve Arymaxa

Dalaman’ın doğusunda Fethiye Körfezi (Glaukos Körfezi) ile Akdeniz’i birbirinden ayıran güney-doğu yönlü uzanan Kapıdağ yarımadası bulunmaktadır. İşte yarımadanın uç noktasında karayolu bulunmayan yalnızca teknelerle veya yaya olarak ulaşımı mümkün olan Lydae ve Arymaxa Antik kentleri yer alır.

Yarımadaya Kapıdağ denilme sebebi kara ile bağlantısının yaklaşık 400 m. genişlikte doğal bir köprü gibi uzanan en dar kısmına inşa edilmiş sur kalıntılarıdır. Olasılıkla yarımadayı ana karadan gelecek saldırılara karşı koruma amacı güden surlara ait kalıntılar hala izlenebilmektedir (Foss 1994:6). Batısında Gökgemile Koyu doğusunda Hamam Koyu’nun bulunduğu bu noktada Arymaxa’ya ait sur kalıntıları bulunmaktadır.

Arymaxa, hakkında çok az bilgi olan küçük bir yerleşimdir. Lydae ile aynı halktan olan Arymaxalılar, Yavansu Koyu’na daha yakın noktada belki de Lydae’nin liman mahallesiydi. Arymaxa’da bir tanesinin üzerinde kitabe olan anıtsal mezarlar bulunmaktadır. Arymaxa kaynaklarda, Lydae’nin dış mah llesi olarak kabul edilmektedir (Bean:47-48, Umar 1993:117).

Resim. Arymaxa’da yer alan Anıt Mezarlar

(Fotoğraf. Murat Demirci)

Bölgede incelemeler yapan George Bean, Lydae’de 2 adet anıt mezar bir agora ve yönetim amaçlı kullanılmış olabilecek sekiz oturma sırasına sahip bir yapı heykel kaideleri vs. gibi kalıntılar bulunduğunu anlatmıştır. Buna karşın anıt mezarlar ve agora dışında diğer kalıntılar net olarak anlaşılabilecek durumda değildir. Ayrıca bir tiyatro kalıntısı olduğunu duyduğunu fakat göremediğini belirtmiştir.

Antik yazarlardan edindiğimiz bilgiye göre Lydae ve Arymaxa aynı soydan gelen halkın kurduğu şehirlerdir ve bir dönem kendi parasını basmışlardır.

Stadiasmus’tan  edindiğimiz bilgiye göre kentin eski adlarından biri “Kyldai”dir. Coğrafyacı Ptolemaios ise buradan “Khydai” olarak bahsetmektedir (Bean :46-47). Bilge Umar’a göre Lydai veya Lydae kelimesi “Lidalılar” anlamındadır ve Lida kelimesi Yunanca karşılığı olmayan Anadolu kökenli bir kelimedir (Umar 1993:518).

Roma Dönemi’ne ait sivil mimari örneklerinin çokluğu Lydae’yi ön plana çıkaran özelliklerdendir (Foss 1994:5).

Lissa

Kapıdağ yarımadasının kuzeyinde Kocagöl yakınlarında bulunan Lissa Antik kenti yalnızca Plinus’un bahsettiği ve hakkında çok fazla bilgi olmayan bir yerdir. Kısmen korunmuş sur duvarları üzerinde M.Ö. 3. yy.’a tarihlenen ve II. ve II. Ptolemaios’un onuruna yapıldığı anlaşılan yazıtlarda kentin adı da geçmektedir. Sarnıç tipi mezarlar ve birkaç temel kalıntısından başka kalıntısı bulunmamaktadır. Lissa hakkındaki yazıtlarda bir meclisten ve yönetim binalarından bahsedilmekteyse de bunlara dair tespit edilmiş bir kalıntı yoktur (Bean 1998 :48-49)

Krya-Kryasos (Taşyaka)

Fethiye Körfezi (Glaukos Kolpos)’a bakan Krya antik kenti Daedala’ya en yakın antik yerleşimdir. Yazılı kaynaklarda Delos birliğine bağlı olarak gördüğümüz Krya’nın adı Kryasos olarak anılmaktadır (Sevin 2001:130). Likya tipi kaya mezarları dikkat çekicidir. Karia-Likya sınırında bulunan yerleşimlerden bir tanesidir.

Bunun dışında güvercin yuvası şeklindeki mezarlar da izlenebilir durumdadır. Bölge hakkında 1880’lerin sonlarında çalışma yapan Arkwright,  Orta Çağ kalıntılarından da bahsetmiştir (Arkwright 1895:96).

Resim. Krya’dan Kaya Mezarları

(Fotoğraf Dr. Veli Acar)

Oktapolis

Oktapolis Antik yerleşiminin, bugünkü Elcik, Sabunlu ve Kızılkaya köy sınırları içinde kurulduğu tespit edilmiştir. Ptolemaios ve Herbez tarafından şehrin ismi mezarlardaki kitabelerden okunarak “Oktapolis”, yani “Sekiz Şehir” olduğu anlaşılmıştır. Bu sekiz şehirden en önemlisi ise Hippokome “At Şehri”dir (Sevin 2001:130).

Oktapolis’in üzerine kurulmuş olan alanda ve Kayadibi Köyü’nün kuzeyini kaplayan yalçın kayalar üzerinde kaya mezarlarına rastlanır. Mezarlar Likya tipindedir.  Ancak şehrin diğer kalıntılarının Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Mezarlar sarp kayalar üzerine yapıldığından çıkmak ve yaklaşmak oldukça zordur. Kayadibi Köyü içinde de yer yer sur kalıntılarına rastlanır. Oktapolis sınırlarını oluşturduğu kabul edilen bu surlar içinde kiler ve konut kalıntıları vardır.

Hippokome

Hippokome ‘At Şehri’ anlamına gelmektedir. Şehrin güneybatı eteğinde tıpkı Telmossos’ta mevcut büyük kaya mezarları gibi üç mezar bulunur. Bu mezarların sağı ve solunda, şehrin tepesine çıkmak için basamaklar halinde yol vardır. Tepeyi çevreleyen bir kale ve kalenin içinde su sarnıcı, zahiri ambarı olması muhtemel bina yıkıntıları görülür. Bu kısmında ayrıca grekçe kitabelerde mevcuttur. Kaleden bakıldığı zaman doğu ve kuzey tarafta kalan Çöğmen Köyünün mahalleleri kolayca görülür ki, tam kuzeybatıda Kepezbaşı denilen yerde şimdi izine rastlanmayan Roma ve Bizanslılardan kalma bina harabeleri bulunur.

Daedala (Daidala)

Bugün Göcek-Fethiye arasında yer alan İnlice’nin kuzeyindeki dağlık alanda bulunan Daedala hakkındaki en eski  bilgilerimiz Strabon’dandır. Strabon Daeadala’nın Rodos Pereiası’nın güney sınırı olduğundan bahseder (Strabon:173,191,193). Aynı zamanda Karia-Likya sınırında bulunan bu kentin antik Glaukos (Fethiye) Körfezi’ne hakim bir noktaya kurulmuş olması muhtemelen hem denizden hem karadan yapılacak ticaretin kontrolü için önem taşımaktaydı.

Küçük bir içkale ve sur kalıntılarının dışında kaya mezarları ile dikkat çeken bir kenttir. Özellikle güvercin yuvası şeklindeki kaya mezarları gözlemlenebilir durumdadır. Ulaşımının güç olması burada da detaylı arkeolojik çalışmaların yapılmamasının sebeplerinden biridir.

Bilge Umar’a göre Da-ida-la şeklinde hecelenen üç ayrı kısımdan oluşan bu kelime Luwi kökenlidir. “Da”=Ana tanrıça veya tahta heykel,çam “İda”=orman,ağaçlık ve sondaki “la” ise -cık eki veya yavru anlamındadır. Bu şekliyle “Heykel Ormancığı” veya “Da (Tanrı-Tanrıça) Ormancığı veya Çam Ormancığı” gibi bir anlamı vardır. Bige Umar Pausanias’ın anlattığı bir efsaneden de bahseder.

Antik Yunan’da Plataea ve Boeotia bölgesi halkları tarafından, bu olayı anmak için festivaller düzenlenirdi. Festival Zeus ve Hera ritüelleri ile paralellikler gösteren uygulamalar içerirdi. Plataealılar’ın festivaline “Küçük Daedala Festivali (Δαίδαλα μικρά)”, Boeotialılar’ınkine ise “Büyük Daedala Festivali (Δαίδαλα μεγάλα)” adı verilmiştir.

Plataealılar’ın 4 yılda bir düzenledikleri Küçük Daedala Festivali’nin ilk günü, Alalcomene mahallesinde Boeotia’nın en büyük meşe ormanına giren Plataealılar pişmiş et parçalarını ortalığa bırakarak kuzgunların bunları almasını beklerdi. Kuşların, etten bir parça aldıktan sonra hangi ağaca yerleşeceğini dikkatli bir şekilde izlerlerdi. Kuzgunların et taşıdıkları ağaçlar kesilir ve “daedale”, yani kabaca yontulmuş heykeller haline getirilirdi.

Büyük Daedala Festivali ise 60 yılda bir düzenlenen ve Plataealı ve Boeotialıların birlikte organize ettiği bir festivaldi. Küçük Daedala Festivali’nde her seferde 14 heykel yapılır ve civardaki şehirlere dağıtılırdı. Büyük Festivalde Asapos Irmağı boyunca konvoy oluşturarak nehrin yukarısına çıkılır ve burada inşa edilen büyük bir sunağa kurban adama şeklinde bir uygulama yapılırdı. Arabalarla taşınan daedalalar, yani ahşap heykeller bu sunağa yığılır, Zeus için boğa, Hera için düveler kesilir, hepsi birlikte ateşe verilirdi (Murray 1875:382).

Efsaneler ve festivaller Daedala kelimesinin ahşap, odun veya ahşap heykel kelimesini karşıladığının kanıtlarıdır. Aynı zamanda Yunan mitolojisinde kendisine kuşlarınkine benzer kanatlar yaparak uçan ilk insan olan kişi de Daidalaos’tur.

Daedala kentine ait kalıntılar dağlık alanda bulunduğundan ziyaret edilmesi zordur; bununla beraber Daedala’nın limanı olması muhtemel İnlice Plajı’nda Bizans zamanından kaldığı anlaşılan büyük bir yapı kalıntısı rahatça görülebilir. Söz konusu kalıntılar muhtemelen depolama amaçlı kullanılan bir yapıya aittir.

Pasanda (Gökbel)

Pasanda hakkında bilgilerimiz Strabon’a uzanır. Strabon buranın Kaunos’un karşı yakasında yer alan komşu kent olduğundan bahsetmiştir. Yeri veya büyüklüğü hakkında net bilgi yoktur. Kaunos ile birlikte Telandros Attika Deniz birliğine katılmış ve yaklaşık 30 yıl boyunca Kaunos ile birlikte vergi listelerinde görülmüştür (Sevin 2001:129, Çörtük 2013:83).

Dalyan’dan İztuzu Plajı’na doğru giderken içinden geçilen küçük bir köy olan Gökbel’in Pasanda olabileceği iddia edilmiştir. Burada bulunan kaya mezarları ve bazı temel kalıntıları söz konusu bölgede geçmiş dönemlere ait bir yerleşim olabileceğinin kanıtlarıdır fakat bölgedeki diğer antik yerleşimler gibi araştırılmamış olması nedeni ile hakkında çok fazla bilgi olmayan gizemli yerlerden bir tanesidir.